Birkaç ay önceki Kızılırmak yürüyüşümüzde kışın uzun süreceğe benzediğini söylemiştim. Bu kış uzun mu sürer, kısa mı sürer bilemem ama, şurası kesin ki, dün Ankara'ya uzun zamandır hiç yağmadığı kadar kar yağdı. Atakule'den Batıkent'e, baştan başa kara gömüldü Ankara, hem de sadece birkaç saat içerisinde.
Sınavlar iki hafta kadar önce bitti; yarıyıl tatilindeyiz. Dışarıda böylesi kar yağmışken evde oturmak olmaz tabii. Ne yapsam, ne yapsam derken, hem tatil, hem de yoğun kar yağışı sonrası olduğundan pek kimsenin bulunmayacağını bildiğim okulum ODTÜ'nün, yer yer doğal bir ormandan farksız kampüsünde kar yürüyüşü yapmaya karar veriyorum.
Tatil ve hava şartları dolayısıyla Ayrancı-ODTÜ dolmuşunu epey bir bekliyorum, ama buna değiyor elbet. Rektörlük'te inip ODTÜ'nün meşhur stadyumuna varınca, karın tüm sahayı ve tribünleri bembeyaz, kalın bir örtü gibi kapladığını görüyorum. Etrafta henüz benimkilerden başka ayak izinin olmaması, yüzüme hafif bir gülümseme yayıyor.
Göğün beyazı farklı bir beyaz, yerin beyazı farklı bir beyaz... Dünya bugün âdeta hiçbir kirin barınamayacağı kadar beyaz. Stadyumda bir süre durup, uzakta belli belirsiz görünen Ankara silüetini seyrettikten sonra, basamaklardan yukarı, İnşaat Mühendisliği'nin önünden geçen yola çıkıyorum. Yolun ilerisindeki mescidi geçip, Koşu Yolu denilen, ODTÜ'lülerin genellikle bahar ve yaz aylarında yürüyüş veya koşu yaptıkları ağaçlık bölgeye varıyorum.
Manzara enfes... Önde, sonbahardan kalma, insan boyu sararmış otlar, arkada, yeşillerini hiç kaybetmeyen, aksine, soğuk bastırdıkça daha da yeşilleşen çamlar. Bu kadar güzel bir manzaraya şahitlik edebilmek için bir dolmuşa atlayıp birazcık yürümek yeterliymiş demek.
İçimden "iyi ki çıkıp gelmişim" diyerek, ODTÜ Ormanı'nın derinliklerine doğru yürümeye devam ediyorum.
Hava durgun, kar yağmıyor. Biraz zorlanarak attığım adımlarımın karda çıkardığı tok seslerden başka çevrede çıt yok. Önümde, karşıdaki Ahlatlıbel tepelikerine kadar, yer yer açıklıklı, sarı, yeşil ve beyazın birbirine karıştığı, kartpostallık, şahane bir manzara uzanıyor.
Bir yanım, 3-4 kilometre ilerideki tepeye kadar çıkmak istiyor, öbür yanımsa, henüz buna cesaretimin olmadığını fısıldayarak, beni geriye doğru çekiyor; kazanan da, şimdilik o oluyor.
Ormanda bir süre daha yürüyüp, patika yola dönüyorum. İnşaat'ın karşısından ağaçların arasına dalarak, önce yurtlar, sonra da çarşı yönünde ilerliyorum.
Anlaşılan, bir grup arkadaş, dün gece bazılarımız yağan karı camın gerisinden izlerken, buralarda kar topu oynayıp, belki de karlarda yuvarlanıp, karın keyfini çıkarmışlar.
Çarşının önünden geçen minik deremiz neredeyse tamamen donmuş vaziyette. Ancak, üzerinde yürünebilecek kadar kalın bir kar tabakası yok henüz. Beyazın bana yeşil kadar güzel göründüğü ender anlardan biri...
Derenin biraz ilerisinde gözüme çarpan, oturaklarına kadar kara gömülmüş bu bank, dün gece ne kadar çok kar yağdığının en güzel göstergesi. Manzara o kadar güzel ki... içimdeki, karları karç karç, eze eze yürüyüp bankın üstündeki karları dağıtma isteğini güçlükle bastırıyorum. Başkaları da görsün, değil mi?
Kültür ve Kongre Merkezi de, bugün ODTÜ'yü bir uçtan bir uca donatan şaheser kar manzaralarından nasibini almış. Küçük çamlar neredeyse tümden kara gömülmüşler, büyükleriyse, dallarındaki karları taşımakta zorlanıyorlar.
Her mevsimi el ele geçiren toprak yeşili bu iki dekoratif çam, ortalamanın altında soğuk geçen bu kışı da birlikte kolayca atlatacağa benziyorlar.
Bugün kara, kışa aldırmayıp ODTÜ'ye geldiğim için o kadar mutluyum ki! Büyüklerin söylediği gibi son yıllarda Ankara'ya gittikçe daha az kar yağdığını göz önünde bulundurursak, belki de bugün gördüğüm manzaraları bir daha hiç göremeyeceğim.